ONUR YASER CAN

Derya Okatan / Etha

İntihar değil adaletsizliğe isyan

4 kişilik Can ailesi, işkence nedeniyle 28 yaşındaki oğullarını, adaletsizlik nedeniyle de annelerini kaybetti. Geride kalan baba kız, derin yaralarına rağmen mücadeleyi sürdürmekte kararlı. Mevlüt ve Ezgi Can, geleceğe dair umutlu olmak istiyor. Onlara umut veren ise mücadele eden insanları görmek.

İSTANBUL (Derya Okatan)- Devlet, askeri ve polisiyle katletmesinin yanı sıra artık adaletsizlikleriyle de katlediyor. Yıllardır gözaltında kaybedenler, asit kuyularına atanlar, sokak ortasında "dur" ihtarına uymadığı için infaz edenler, işkence yapanlar, çocukları yaşlarından çok kurşunlarla katledenler, karakollarda ya da sokakta her türlü onur kırıcı davranışta bulunanlar çoğunlukla cezasız bırakıldı. Adaletsiz bu topraklarda can yakıcı bir hale geldi. Çünkü artık adaletsizlik de öldürüyor.

Hatice Can, adaletsizliğe isyanını canına kıyarak dile getirdi. Oysa Can, hayat dolu, mücadeleci bir kadındı. Oğluna işkence yapanların yargılanması için 3,5 yıl mücadele verdi. Ama her defasında adaletsizliğin buz gibi duvarıyla karşılaştı. Bardağı taşıran son damla İstanbul 5. İdare Mahkemesi'nin "siz mağdur olmadınız" kararı oldu. Hatice Can'ın artık adalet umudu kalmadı. Yaşadığı işkencelere dayanamayıp 2 Haziran 2010 tarihinde kendisini balkondan atan oğlu Onur Yaser Can gibi, Hatice Can da 2 Mart 2014 tarihinde evlerinin balkonundan atlayarak yaşamını yitirdi.

Geride kalan eşi Mevlüt Can ve kızı Ezgi Can'ın acıları katlandı. Baba kız yine de bu sistemin değişmesi için mücadele ediyor. Şimdi hem Hatice Can'ın hem de Onur Yaser Can'ın hesabını soruyorlar. ETHA'ya konuşan Mevlüt ve Ezgi Can, kamuoyundan da destek bekliyor.

Ezgi Can, annesinin ölümünü; Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Roboskî, Berkin, iş cinayetleri ve daha pek çok nedenle ama kaynağı sistem olan katliamlardan ayrı görmüyor. Can'a göre, "bunların hepsi bütünün parçası."

Katliamların, ölümlerin AKP iktidarıyla birlikte sistematik hale geldiğini, artık işkencenin her yerde ve herkese uygulandığını, kimsenin can güvenliği olmadığını belirten Can, "Gençleri, belki bu ülkeye çok yararı dokunacak, güzel işler yapacak sanatçıları, sosyologları, güzel insanları ya öldürüyor ya da bu ülkeden gitmeye zorluyor. Biz mücadele etmeye devam edeceğiz babamla. Fakat çok zor. Örgütlenmek lazım. Bunu bir bütün olarak görmek, bir arada karşı çıkmak lazım" diyor.

'UMUTLU OLMAK İSTİYORUM'
Ezgi Can, "geleceği nasıl görüyorsun?" sorusuna ise şöyle yanıt veriyor: "Türkiye'de ancak 12 saati görebiliyorsun. Şu an açıkçası umutlu olmak istiyorum fakat çok umutlu olduğumu söyleyemem. Gitmek zorunda kalabilirim. Umarım burada bir şeyler yapabilirim. Çünkü burası benim memleketim. Bu bir tehcir aslında. Bir şeyleri değiştirebileceğine dair umudu olan genç nesli tehcir etme politikası yürütüyor. Buna karşı mücadele etmek lazım."

HAYATA TUTUNMAYI ANNESİ ÖĞRETMİŞTİ
Can, kendisine umut veren şeyleri ise şöyle sıralıyor: "Bana umut veren; mücadele eden insanları görmek. Sizin gibi insanlarla bunları konuşabilmek umut veriyor. Böyle güçlü bir baba umut veriyor. Arkadaşlarım var umut veren. Müzik umut veriyor, şu an yapamıyorum ama umarım tekrar elime alacağım. Her şeye rağmen annemin bana verdiği onca güzellik bana umut veriyor. Onu katletmeleri aslında beni umutsuzluğa sürüklüyor fakat o kadar güzelliklerle büyüttü ki bizi, müzik aşkımız, sanat aşkımız, okuma aşkımız, doğa sevgisi, hayata tutunmak için ne kadar sevgi, ne kadar güzellik varsa annem bunu bize doğal olarak aktardı. Öyle güzel bir anne... Her şeyden önce çok güzel bir dostumdu benim, sadece annemi kaybetmedim, dostumu sevgilimi... Öyle bir anneyi yitirdim fakat beni çok güçlü hale getirdi. Ben şimdi güçlü bir kadınım. Bu şekilde annemin yolunda ilerleyeceğim. Bu da bana umut veriyor."

Annesinin ölümünün münferit olmadığını belirten Ezgi Can, birleşik mücadeleye vurgu yapıyor: "Biz bunun farkındayız, herkesin bunun farkında olması lazım bence."

CAN AİLESİ DESTEK BEKLİYOR
Adalet için mücadelelerinin devam ettiğini anlatan Can, annesinin de çalışmalarına katıldığı feminist örgütlerle ve İHD, TİHV gibi insan hakları örgütleriyle çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi. Bir komite oluşturulduğunu ve yurtdışında ve yurtiçinde kamuoyu yaratmayı hedeflediklerini ifade eden Can, "Bize destek olmak isteyen STK'lar ya da bireyler bize ulaşabilirler. 'Onur Yaser&Hatice Can'larımız İçin Adalet' diye bir Facebook sayfası kurduk. onuryasercan.com'da da yine gelişmeleri paylaşıyoruz. Annemin ürettiği şeyleri de oraya koymayı planlıyorum. Buralardan bize ulaşabilirler" dedi.

HERKES İÇİN ADALET
Kamuoyu oluşması durumunda hukuk süreci de etkileyebileceğini söyleyen Can, şöyle devam etti: "Bunu hep canlı tutmak lazım. Bütün olaylarda, Berkin'de, Ethem Sarısülük'te, Gezi'de katledilen arkadaşlarımız için... Şimdi biz iki canın hesabını soruyoruz, sadece ağabeyimin değil, annemi de öldürdüler."

Ezgi Can, annesini ölüme götüren süreci ise şöyle anlattı: "Hayatta kalmak için o kadar mücadele etti ki... Bu planlayıp yapılan bir şey değil. O ana kadar dayandı. Son mahkeme kararları aynı aylara denk geliyor. Bu süreçten sonra annem artık hayattan zevk almamaya başladı. Mücadele edecek gücü kalmadı, çünkü 'bir şeye ulaşamıyoruz' diyordu. Sürekli olumsuz kararlar... Biz bunları görüyorduk fakat..."

ÖYLE NEŞELİ BİR EVDİ Kİ...
Mevlüt Can ise sadece 36 yıllık eşini değil, en iyi dostunu, arkadaşını kaybetti. "Birbirimize 36 yıl boyunca çok şeyler verdik" diyen Can, birlikte direndikleri 12 Eylül darbesi dönemlerini anlattı. "Hatice çocuklarını ve beni dünyalar kadar sevdi" diyen Can, çocuklarını 12 Eylül rejiminin lümpenleştirici, apolitikleştirici, insanı insanlıktan çıkaran ideolojisine karşı yetiştirdiklerini söyledi.

Mevlüt Can, şunları belirtti: "Biz öyle bir aileydik ki bizim evimizde müzik hiç eksik olmazdı, annemiz şarkılar türküler söylerdi, saz çalardı. Oğlumuz batariden tut da saza kadar, gitara kadar hepsini çalardı. Öyle neşeli bir evdi. Hatice o kadar çalışkandı ki, iki çocuğu bu kadar zor şartlarda ve en iyi şekilde yetiştirmeye çalışmasına rağmen kişiliğini geliştirmekten, beynini zenginleştirmekten hiç geri durmadı. Feministti. Şimdi kadınların bir takım hakları yasallaştıysa bunda onun çok büyük katkısı var."

SORUMLULULUK BAŞBAKAN'A KADAR UZANIYOR
Onur Yaser'i kaybetmelerinin kendilerinde kapanmaz bir yara açtığını, buna rağmen 3,5 yıl boyunca adalet mücadelesi verdiklerini anlatan Mevlüt Can, ancak devletin geleneksel işkencecileri koruma politikasıyla karşılaştıklarını dile getirdi. Can, şöyle konuştu: "Bizim zekamızla dalga geçerek, resmi belgede sahtekarlıktan utanmadan, hayasızca 1 günlük maaş cezası verdiler. Bu insanın içini o kadar acıtıyordu ki, o yaranızı sanki kör bıçakla yeniden kazıyıp tekrar tekrar kanatıyorlardı. Hatice aslında canına kıymadı, bir cinayete kurban gitti. Oğlumu kim öldürdüyse -Başbakan'a kadar çıkan bir suçlu silsilesiydi- eşim Hatice'yi de onlar öldürdü. O bizim yüreğimize, beynimize bir sürü güzellik kazımıştı. 'Bu mücadeleyi ben artık yürütemeyeceğim' dedi, bize bıraktı."

'ONUR ÇAPULCUYDU'
Oğlunun maruz kaldığı işkenceyi anlatan Can, "Biliyor musunuz, bu topraklarda yönetenler her zaman iyiye, güzele karşı olmuşlardır. İyiyi, güzeli yaratan aydınlar, sosyalistler, farklı düşünen insanlar, farklı etnik gruplara karşı hep baskı ve zulüm politikası yürütülmüştür. Onur da aydınlıktı, sosyalistti. Onur çapulcuydu. TEKEL direnişine annesinin yaptığı sayısız börek tepsilerini götürürdü. Kentsel dönüşüme karşı Dikmen halkına kardeşiyle birlikte destek verdiler" dedi.

Oğlunun, polislerin istediği iki kız arkadaşının ismini vermediği için işkenceye maruz kaldığını belirten Can, ikinci bir neden olarak ise Alevi olmasına bağladı. Bunun aynı zamanda nefret cinayeti olduğunu kaydeden Can, "28 yaşında, AVM, toplu konut yapmak istemeyen, ekolojik mimarlık yapmak isteyen çok değerli birini zalimlere verdik. Bunun hesabını kim verecek?" diye sordu.

http://www.etha.com.tr/Haber/2014/04/18/guncel/intihar-degil-adaletsizlige-isyan/