Bundan 3.5 yıl önce işkence sonrası intihar eden ODTÜ mezunu Mimar Onur Yaser Can’ın annesi Hatice Can da geçtiğimiz Pazar günü yaşamına son verdi. Bir kadın hakları savunucusu Hatice Can’ın ardından böyle bir söyleşinin 8 Mart’a denk gelmesi ise yaşanan onca acı içerisinde bir başka acı tesadüf... Geride kalan iki Can: Mevlüt ve Ezgi Can yaşadıklarını anlattı.
Doğum gününden bir gün önce gözaltında maruz kaldığı insanlık dışı muamelenin ağırlığıyla 20 gün daha yaşayabilmişti ODTÜ mezunu Onur Yaser Can. Kendisini yaşadığı evin penceresinden boşluğa bırakan 28 yaşındaki Onur’un ailesi, yaşananları tüm Türkiye’ye anlatmaya çalıştı. Bu üç kişilik mücadele geçtiğimiz Pazar gününe kadar devam etti. Aslında hayata tutunmuş görünüyordu Hatice Can. Oğlunun ölümünden sonraki 3.5 yıl değil, hayatı mücadeleyle geçmişti. Türkiye’nin uzman kadın hakları savunucularındandı. Bir hafta önce o da Onur’unun yanına gitmeye karar verdi.
Hukuksuzluk sınır tanımadı
Mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da esrar satın aldığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Ne ailesine haber vermesine izin verildi ne de bir avukat yardımı almasına. Gözaltına alınma işlemleri de ifadesi de kayıt dışı gerçekleştirildi. Savcının gözaltı kararı olmamasına rağmen Can, çırılçıplak soyularak “vücut boşlukları” elle arandı. Çıkış için alınan doktor raporuna ilişkin muayenesi de polislerin yanında yapıldı ve basit bir darp ve cebir raporuyla yetinildi. Savcının salıverilmesi talimatına karşın tekrar emniyete götürülüp bir süre daha tutuldu.
Polis tacizi bırakıldıktan sonra da sürdü. Tedirgin olduğu için avukata vekalet verdi. Emniyete giden avukatın soruşturma belgelerinin verilmesi talebi “gizlilik” gerekçesiyle reddedildi. Üstelik avukatına Can’ın yeniden ifade için Emniyet’e gelmesi gerektiği söylendi. Bir daha aynı muameleye maruz kalacağından korkan Can, 23 Haziran 2010 akşamı odasının penceresinden atladı. Aynı anlarda başının dertte olduğunu anlatarak yardım istediği anne ve babası yoldaydı.
Bu olaydan sonra Can ailesinin hukuk mücadelesi başladı. 6 polis hakkında “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence, görevi kötüye kullanma ve cinsel saldırı” suçlarından yaptıkları suç duyurusundan sonraki soruşturmada 1 yılda 3 savcı değişmiş, son savcı Muammer Akkaş “cinsel saldırı, işkence” suçlarından takipsizlik kararı vermişti. Aynı soruşturmada “Resmi evrakta sahtecilik” suçundan yargılanan polis Salih Bahar ile Soner Gündoğdu 2.5 yıl hapis cezası aldı. Aile takipsizlik kararını AİHM’e taşıdı.
Can ailesinin oğullarının cinsel saldırıya uğradığı ve diğer iddialarla yaptığı suç duyurusu üzerine Emniyet’te başlatılan disiplin soruşturmasında aynı polis memurlarına “bir günlük maaş kesme cezası” verildi. Aile soruşturmanın iptali için dava açtı. İstanbul 8. İdare Mahkemesi, cinsel saldırı iddiasına yönelik nezarethane kamera kayıtlarını istedi ancak kayıtların olmadığı belirtilerek mahkemeye gönderilmedi. Mahkeme, Emniyetin “yetersiz, etkisiz ve eksik” disiplin soruşturmasının ve bir günlük maaş cezasının iptaline karar verdi.
Bu kararı temyiz eden Emniyet, mahkeme kararının gereğini yerine getirmek adına iki polisin cezasını 300 gün kıdem durdurma cezasına çevirdi.
Komiser Hakan Aydın ile polisler, Yunus Başay, Muhammet Ongun ve Onur Ülker’e ise “kötü muamele ve cinsel istismar” suçlarından somut delil olmadığı gerekçesi ile ceza verilmedi. Bu karara karşı açılan davada ret yanıtı alındı.
Gerekçe anne-babanın polislerin disiplin cezaları ile ilgili mağduriyet yaşamadıkları dolayısıyla dava açma haklarının olmamasıydı. Aile kararı Danıştay’a götürdü.
Aile iki yılda elde edebildiği bilgi, belge ve delillerle 2012 yılında, bu kez 13 polis memuru ve amirleri hakkında “Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence, görevi kötüye kullanma ve cinsel saldırı, Resmi evrakta sahtecilik,” de dahil olmak üzere birçok suçtan yaptıkları suç duyurusunda da iki savcı değişti, son savcı Abdullah Yıldırım yine takipsizlik kararı verdi. Aile bu karara karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Bu bir suç duyurusudur
MEVLÜT CAN: Biz anamızı, ben dostumu, arkadaşımı kaybettim. Mücadeleyi bırakır mıyım? Bu tende bu can olduğu sürece ben Ezgi’nin yanından ayrılmayacağım ve mücadeleyi de sürdüreceğim. İkisi adına adaleti gerçekleştirene kadar mücadele edeceğim. Suç duyurusunda bulunuyoruz. Bu yeni bir suç duyurusudur. Bunu bir Cumhuriyet Savcısı okusun ve yeni bir soruşturma açsın. Bu kadının ölümü bir cinayettir. Yetmedi mi olanlar? Ne zaman soruşturma açılıp da kovuşturmaya karar verilecek? Kaç kişinin ölmesini bekliyorlar? Hepimizin mi ölmesini bekliyorlar? Hepimizi mi eksiltecekler? Ezgi Can: İki kişinin ölümüne neden olan bir hukuk skandalı yaşadık. Artık bunu dünyanın duyması lazım. Babamla mücadele edeceğiz. Bizi yok edemeyecekler.
Biz aslında tutunmuştuk hayata...
Ankara'daki evlerinde iki Can olarak kalan baba Mevlüt Can ve kızı Ezgi ile konuştuk:
MEVLÜT CAN: Günlerce, gecelerce izleyerek Emniyet kamera görüntülerini fotoğrafa dönüştürdük. Ben hukukçu değilim, bir baba olarak kimin yakaladığını kimin götürdüğünü saptadıysam, savcının bunu saptamış olması lazım ve karar vermesi lazımken karar vermiyor. Bu hukuksuzluklar bizim canımızı yıllarca acıttı. Bütün bu mücadeleyi tek başıma ben yapmadım. Eşimle beraberdik, Ezgi’yle beraberdik. Öyle yiğitçe yanımızdaydı ki. Tüm bu ilave bilgi ve belgeleri, beraber hazırladık, mahkemelere beraber gittik. İşin başından beri Türkiye İnsan Hakları Vakfı aracılığıyla psikolojik destek almaya başladık. Ben hala alıyorum. Eşim de ölene kadar almaya devam etti. Kızımız bir süre önce kendini güçlü hissetti ve hayatına ilaçsız devam ediyordu. Kızımız da ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nü birincilikle bitirdi. Fransa’da master yaptı. Müzisyen olma yolunda ilerliyor.
EZGİ CAN: Biz aslında tutunmuştuk hayata. Fakat o kadar üst üste adaletsizlikle karşılaştık ki... Annem zaten ilaçlarla ayakta kalıyordu. Böyle bir acıya hangi anne ilaçsız dayanabilir bilmiyorum.
Son güne dek her şeyi denedi
MEVLÜT CAN: Biz o Pazar 9.30 gibi kalktık. Hatice de yeni kalkmış, kahvaltıyı hazırlamıştı. Kahvaltıyı beraber yaptık. Kızımız klarnet çaldığı için o zarar görmesin diye balkonda sigara içmeye karar vermiştik. Çaylarımızı aldık, sigaralarımızı balkonda içtik, gazetelerimizi okuduk. İçeri girdik. Ben duşa girdim. Ezgi o sırada uyuyordu. Çıkarken Ezgi’nin “anne” diye haykırışını duydum. Çünkü uyanıyor ve ambulans sesi duyuyor. Yatak odasına baktığımızda, camın kenarında bir tabure ve terliğini gördük. Camdan baktığımızda maalesef atlamıştı.
EZGİ CAN: Annem 3.5 yıl boyunca hayatta kalmak için son güne kadar çabaladı. Son güne kadar her şeyi denedi. Yanıma gelip gittiği için Fransızca kursuna dahi gitti. Yine gelecekti annem benim yanıma. O kadar çabaladı ki, her şeyi denedi. Ama öldürdüler onu.
(Dilek Gedik/Taraf)
http://www.baskahaber.org/2014/03/ailesi-intihar-eden-hatice-cann-son.html